Ana içeriğe atla

nereye gidiyoruz?

Türkiye’de solcuların bir bölümü askerlere neden bu kadar kızgın?
Türkiye’de solcuların bir bölümü akp’ye neden bu kadar kızgın?
Solcular tarafgir insanlardır, tamam anladık, ama öfkelerini neden biraz daha dengeli dağıtamıyorlar?
Akp sempatizanı sol, bunun bir demokratik devrim olduğunu iddia ededursun, akp denildiğinde tansiyonu çıkan sol da cumhuriyetin demokratik kazanımlarının elden gideceğinden kaygılanıyor.
Sahi ayrım bu mu sadece? Biraz deşilse altından daha neler çıkacak aslında.
Bence oldum olası anti-kapitalizmi çok anlamayanların nihayet birileri askerlere kan kusturuyor diye etekleri zil çalıyor. Diğer taraftan hacı hoca takımından herşeyden fazla korkanlar da ergenekonu tiyatro zannetmeye başladılar.
Bana gelince, ruh halim gidip geliyor, bu aralar malum nedenlerle akp hazzetmemezliğim had safhada.
Ama toplamda derim ki: Askerlerin zaten gitgide arkaikleşmiş etkilerinin önemlerinin azalıyor oluşundan zerrece şikayetçi değilim, öte yandan mevcut iktidarın bu eski establishment’ın yerine kolayca yerleşemeyeceğini düşünüyorum.
Bir interregnum’dan geçiyoruz. felakete gitmiyoruz. üstelik bu ülkede kemalizmin en lanet mirası olan “karşılıksız siyaset” (havanda su dövme) döneminin bitiyor oluşu beni sevindiriyor. bunun sonu elbette hayır olmayabilir. derler ya, “it depends”.
Akp’ye gelince de, o yeni bir “kemalizme” dönüşecek: Dogmatik, anlayışsız ve otoriter. Ayakta kalabilirse tabi…
Bunu da anlarsa gene Bülent Arınç anlar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

zinde kuvvetler

Bu aralar “zinde kuvvet” lafını biraz sıkça kullanır oldum, düşününce biraz anlamlı da geldi. Aslında bununla demek istediğim “politik toplum”dan başka bir sey değil. Bilindiği gibi zinde kuvvet lafı 1960’ların siyasal jargonundan kalma. Belki geçmişi de vardır ama politikada etkili kesimleri, somut olarak da 60’ların Türkiyesinde ordu, gençlik, aydınlar ve belki o zaman için işçi sınıfının bir kesimini de ifade ediyor. Şimdi kimler bu zinde kuvvetler? Neyse… bu soru bi yana, siyaseti böyle düşünmek demokrasi dediğimiz şey her ne ise onun yarattığı bir ilüzyondan kurtarıyor bizi. Bu ilüzyon şudur: Her birey, belli bir toprağın üzerinde yaşamak yani varolmak nedeniyle otomatik olarak politik kabul edilir ve genel oy hakkı bu varsayımın en somut halidir. Elbette bireylerin politika yapma hakları bir sürü yasa ile mümkün kılınır ama bunun en çok göründüğü an elbette seçimlerdir. Bu esasında güçlü bir ilüzyondur çünkü, bir kere o ülkede yaşayan bir ...

Berlin'de Yeni ve Eski Dalga

Berlin’de bir hayalet dolaşıyor: Türkiyeli yeni diaspora. Sevdikleri biçimde söylersek New Wave-Yeni Dalga’cılar. Bir de eskisi var elbette. Daha doğrusu, New Wave kendine yeni derken, kendinden öncekilere de eski demiş oluyor. Yeni diaspora Almanya’ya "ben senin bildiğin Türklerden değilim” diyor. Yeni Dalga eğitimli, genç ve hırslı. Eski Dalga da gençti, ancak Türkiye’nin köylerinden gelen genç köylülerdi. Bir zamandan başka bir zamana geldiler. Kimse umursamadı ama zamanı sırtlarında taşıdılar. Eski Dalganın sırtında kocaman bir kambur var, dışarıdan bakan sadece kamburu görüyor. İçerden görünen ise, Sivas, Çorum ve Varto. Yeni Dalga, aksine, zaman değil, mekan değiştirdi. Türkiye’nin millenial kuşağı Berlin’de aynı zamanı yaşadıklarını düşündükleri çocuklarla komşu oldular. Biraz daha geriye gidersek Yeni Dalga Erdoğan’ın Türkiye’sini önce beğenmedi, sonra şöyle bir silkeledi (Gezi’de), sonra da siyasetin doğuda pek kibar bir şekilde yapılmadığını farkederek, Türk...

İran vs. Türkiye

İran’la Türkiye’nin (ve belki başka pek çok ülkenin) ortak noktası şu: Eğitimli, kentli ve iyi gelirli kesimlerin nüfusun gelir kalanı ile mesafesi çok açıldı. Türkiye’de kemalistler ve İran’da reformcular…. Bir orta sınıf krizi yaşıyoruz. Ancak bu tüm toplumun krizine, bir temsiliyet krizine dönüşüyor. Orta sınıfların geleneksel demokratik düzenlerde çok kritik misyonlar vardı, oysa ki. Temsiliyet krizi şu: Bu kesimler siyaset alanında gitgide daha az temsil ediliyor ve kendi temsilcilerini üretemiyorlar. Onyıllardır siyasetin dışında olmanın/kalmanın bedeli. Üstelik gitgide radikalleşiyorlar. Bunun sonu ne olacak? Çoğunluk egemenliğine dayanan plebyen bir faşizm mi, yoksa yoksulları ötekileştiren bir meritokrasi mi? Genel oy hakkı ve merkezi ulus devlet temelindeki birliktelik fikri tartışmaya açılacak mı? Bu basitçe zengin sınıfların re-kompozisyonu ve eski imtiyazlıların imtiyazlarını kaybetmesi değil. Elbette böyle boyutları da var, ama daha ötesi: Ulu...