Ana içeriğe atla

Berlin'de Yeni ve Eski Dalga

Berlin’de bir hayalet dolaşıyor: Türkiyeli yeni diaspora. Sevdikleri biçimde söylersek New Wave-Yeni Dalga’cılar. Bir de eskisi var elbette. Daha doğrusu, New Wave kendine yeni derken, kendinden öncekilere de eski demiş oluyor. Yeni diaspora Almanya’ya "ben senin bildiğin Türklerden değilim” diyor.

Yeni Dalga eğitimli, genç ve hırslı. Eski Dalga da gençti, ancak Türkiye’nin köylerinden gelen genç köylülerdi. Bir zamandan başka bir zamana geldiler. Kimse umursamadı ama zamanı sırtlarında taşıdılar.

Eski Dalganın sırtında kocaman bir kambur var, dışarıdan bakan sadece kamburu görüyor. İçerden görünen ise, Sivas, Çorum ve Varto.

Yeni Dalga, aksine, zaman değil, mekan değiştirdi. Türkiye’nin millenial kuşağı Berlin’de aynı zamanı yaşadıklarını düşündükleri çocuklarla komşu oldular.

Biraz daha geriye gidersek Yeni Dalga Erdoğan’ın Türkiye’sini önce beğenmedi, sonra şöyle bir silkeledi (Gezi’de), sonra da siyasetin doğuda pek kibar bir şekilde yapılmadığını farkederek, Türkiye’yi eski zamanda bırakmaya karar verdi. Yeni Dalga iyi aile çocuğu, ve kavga etmeden, nezaketle dünyayı ve zamanı avucunda tutmaya çalışıyor.

Yeni Dalga İngilizce biliyor, Eski Dalga Almanca. Yeni'ler Türkçeyi aksansız konuşuyor ama bunun farkında değil. Yeni'nin Almanca'yla imtihanı var: belki Almanca’yı sökerse Türkçe’nin kolonyal rengini de sökmüş olacak.

Eskiler yenileri kibirli buluyor, yeniler eskileri hala köylü. Bu iki dalga geçen yüzyıldan bugüne getirdiğimiz kentli-köylü kavgasını Berlin’e konsantre bir şekilde tekrar taşıyorlar.


Berlin'de alttan alta yaşanan bir kuşak-zaman tansiyonu. Türkiye'nin kimliğine 1960'lardan itibaren büyük göç dalgaları damga vurdu. Köylerden kentlere göç edenler, ve köylerden Avrupa'ya göç edenler. Berlin'de bugün yan yana, ya da karşı karşıya gelenler bu iki göçmen kuşaklarının torunları.

Bu yüzden de Neukölln Acıbadem'e değil, Beylikdüzüne yakın.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

zinde kuvvetler

Bu aralar “zinde kuvvet” lafını biraz sıkça kullanır oldum, düşününce biraz anlamlı da geldi. Aslında bununla demek istediğim “politik toplum”dan başka bir sey değil. Bilindiği gibi zinde kuvvet lafı 1960’ların siyasal jargonundan kalma. Belki geçmişi de vardır ama politikada etkili kesimleri, somut olarak da 60’ların Türkiyesinde ordu, gençlik, aydınlar ve belki o zaman için işçi sınıfının bir kesimini de ifade ediyor. Şimdi kimler bu zinde kuvvetler? Neyse… bu soru bi yana, siyaseti böyle düşünmek demokrasi dediğimiz şey her ne ise onun yarattığı bir ilüzyondan kurtarıyor bizi. Bu ilüzyon şudur: Her birey, belli bir toprağın üzerinde yaşamak yani varolmak nedeniyle otomatik olarak politik kabul edilir ve genel oy hakkı bu varsayımın en somut halidir. Elbette bireylerin politika yapma hakları bir sürü yasa ile mümkün kılınır ama bunun en çok göründüğü an elbette seçimlerdir. Bu esasında güçlü bir ilüzyondur çünkü, bir kere o ülkede yaşayan bir ...

İran vs. Türkiye

İran’la Türkiye’nin (ve belki başka pek çok ülkenin) ortak noktası şu: Eğitimli, kentli ve iyi gelirli kesimlerin nüfusun gelir kalanı ile mesafesi çok açıldı. Türkiye’de kemalistler ve İran’da reformcular…. Bir orta sınıf krizi yaşıyoruz. Ancak bu tüm toplumun krizine, bir temsiliyet krizine dönüşüyor. Orta sınıfların geleneksel demokratik düzenlerde çok kritik misyonlar vardı, oysa ki. Temsiliyet krizi şu: Bu kesimler siyaset alanında gitgide daha az temsil ediliyor ve kendi temsilcilerini üretemiyorlar. Onyıllardır siyasetin dışında olmanın/kalmanın bedeli. Üstelik gitgide radikalleşiyorlar. Bunun sonu ne olacak? Çoğunluk egemenliğine dayanan plebyen bir faşizm mi, yoksa yoksulları ötekileştiren bir meritokrasi mi? Genel oy hakkı ve merkezi ulus devlet temelindeki birliktelik fikri tartışmaya açılacak mı? Bu basitçe zengin sınıfların re-kompozisyonu ve eski imtiyazlıların imtiyazlarını kaybetmesi değil. Elbette böyle boyutları da var, ama daha ötesi: Ulu...