Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sürecin Kısa Bir Tarihi ya da "Pe Tirka baweri nabe!"

2011 Haziran seçimlerinin hemen ardından başlayan ve bir buçuk yıl kadar süren prematüre ‘devrimci halk savaşı’ dönemi 2013 Newroz’unda Amed’de okunan poetik manifesto ile sona erdi. Ya da şöyle diyelim: 2011 seçimlerini ‘İtilafçılar’ kazandılar, ve o moral ve izansızlıkla yeni bir şiddet festivaliyle bu bir türlü bitmeyen bilmeyen ‘şark’ sorununa bir nokta koymaya yeltendiler. Sonra ne mi oldu? Oslo’dan Srilanka’ya gidelim derken, İrlanda’da buldular kendilerini ve Garry Adams ellerine Öcalan için yazdığı bir mersiyeyi tutuşturdu. Kısa ama etkiliydi.( Sesli tercüme ) Sinikler hiçbir şeye şaşırmazlar. Hayatta bir şeyleri gerçekten değiştirmeye çalışanların ise şaşırmama lüksü yoktur. Her gün yeni bir gün, her olay yenidir. Mesele yeni olanın ne olduğunu ayırdedebilmektir. O yüzden hayata kuşbakışı bakanlar bu yeni dönemi, Kürtler açısından neredeyse 20 yıllık bir barış kontekstine yerleştirmekte zorlanmadılar. Ancak ayağını yere basanlar için durum yepyeni, koşullar umut vericiydi.

Solcu aydınlar Öcalan'ı neden sevmezler?

Aslında solcu aydınlar kimseyi öyle kolay kolay sevmez. Adaletli olalım, kendilerini de sevmezler. Öcalan politika yapar, kelimenin her manasında. Solcu aydın içinse ilkeler daha önemlidir. Köylüdür. Her ne kadar son zamanlarda durum biraz değiştiyse de solcular köylüleri pek sevmez. Solcular herkesi küçümserler, ama Kürt devrimcilerini biraz daha çok. Solcular kendi başarısızlıklarını Öcalan’a projekte ederler: Buna göre Kürdistan’da direnmek kolaydır. Aydınlar sert politikacı sevmezler, Öcalan da ziyadesiyle serttir. Öcalan özgüvenlidir, Murat Belge’yi arayıp da akıl ver demez. Ezilen ulus aydını haddini bilmelidir. Öcalan devletle masaya oturur. Solcular devleti sevmez. Azcık anlarlar belki ama sevmezler. Retorik farklılık vardır.Solcular geçmişi ve yenilgileri yüceltir, Öcalan’ın ise bunlarla pek işi yoktur. Solcular direnmeyi sever. Öcalan ise pragmatiktir (bkz 1999). Öcalan Ortadoğu’ludur. Solcular ise yüz yıldan fazladır batıya bakarlar. Öcalan teori yapar. Solcularsa Türkiyeli

30 Mart vs.: Neler gördük?

"Ateşi ve ihaneti gördük" diyebilirdim, ama yalan olmasın, görmedik. Nitekim barikatlar artık kısa yirminci yüzyıldaki gibi ölümüne kurulmuyor, daha çok savunma amaçlı, biraz çarık çürük ve çoğunlukla da o eski güzel günlere verilen bi selam gibi kuruluyor: Sevimli ve olmalı. Gezi’den sonra: Hayal kırıklığı olmayan hayal kırıklıklıklarını, kızgınlık sayılamayacak öfkelenmeleri ve nefret üretmeyen darılmaları gördük. Sonra bol bol mızmızlık ve sıkılmaca. Şöyle ki: En olmayacak yerde bir şey oldu, ama ondan bile birşey olamadı… Neticede galiba bunu gördük. İtiraf edelim bol bol gürültü patırtı gördük. Ancak parlamenter demokrasinin en basit kural ve kaidelerinin yeni yeni farkedildiği şu günlerde bu normal sayılmalı. İlk kez hangi zarfa hangi kağıdın koyulacağı önceden bu kadar hesaplandı, ilk kez sandık başlarında nöbetler tutuldu, ilk kez ıslak imzalı tutanaklar albümlere konuldu. Ama olsun. Bütün bunlar alay-ı vala ile yapıldı, müşahit yoldaşlar kentin uzak semtlerine gi