Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

iktisatçılar sahaya

sahi ciddi iktisatçıların artık sahaya çıkma zamanı gelmedi mi? popüler iktisat tartışmalarının akat/gökçe/berksoy kliğinin domine ettiği, az bilgi-bolca ideoloji-bolca belagat merkezli analizlerden kurtarılmasına ihtiyaç var. marksistlerin (ki çoğu ankara’da) daha üretken olmasını, mainstream iktisatçıların (radikal’de fatih özatay gibi) daha somuta yönelmelerini ve anlaşılır olmaya çalışmalarını istiyoruz, az da olsa öz olsun diyerek konuşmalarını bekliyoruz. İktisatta bilimsel analizle ideolojinin nerede karıştığı nerde ayrıldığı zaten belli degildir, ama bu dengeye yarı-akademik, allaha emanet analistlerin kurşun sıkmasını görmek insana acı veriyor. ciddi iktisatçıları sahalarda görmek istiyoruz. ps. mainstream iktisata her daim burun kıvıran “derin” marksistlere de, az arrogance-çok iş diyoruz.

11 tez

1. bu dünyayı gerçekten anlayan tek kişi cinayet şubesinden başkomiser behzat ç.’dir. “saçma sapan konuşma”, halihazırda edilebilecek tek anlamlı laftır, ki siz hesab edin herseyi ne kadar anlamsız olduğunu. 2. ingilterede ucuz olan bazı şeylerin (porte şarap ve bbq sos gibi) türkiye’de neden bu kadar pahalı olduğu sadece klasik ticaret teorileri ile açıklanamayacak kadar ilginç bir sorundur. 3. türkiye’de efes nasıl olup da bira piyasasını domine edebilmektedir, iktisat tarihçileri ilerde bu soruya yanıt arayacaktır.. 4. ermeni şarkıları içlidir, kürt şarkıları içlidir, ama türk şarkıları da içlidir. 5. sezarın hakkı sezara. ittihatçılar kuyuya bir taş attılar yüz senedir çıkaramadık, helal olsun valla!! 6. 20 sene sonra, hasan cemal yaşarsa, allah gani gani ömür versin, gene bir özeleştiri kitabı yazması hayli mümkündür ve bu cihetten bakınca şu anda söylediklerinin fazla ciddiye alınmaması gerekir. 7. son yılların en büyük sürprizi, idris küçükömer’n bu kadar ciddiye alınmasıdır.

kuşak farkı

türkiye’de bir kuşak, çobanlık yapar inek otlatırken, aytmatov’u, orhan kemal’i, ince memed’i, fakir baykurt’u, nazım’ı okuyarak büyüdü. bizim kuşaksa, starbucks’ta, kahve dünyası’da, orhan pamuk ve elif şafak okuyor. eskiler siyaseti mao’dan lenin’den öğrenmişti, bizim kuşak radikal ikiyle idare ediyor. aranızda ilerlemeye inanan var mı hala?

o, bu, şu - 2

> gene yazmak zamanı. sahi, “sevmek zamanı” nasıl bi filmdi hatırlayamadım? > size tavsiyem, gözlüğünüzün vidalarını mütemadiyen kontrol edin: ummadık taş baş yarar. > bundan sonra seçimlere kadar siyaseti siyasetçilere havale ediyorum. topunun canı cehenneme. bi süre tezimi yazayım, müzik dinleyeyim, sonra istanbulda festivalde güzel filmler izleyeyim. daha ne olsun. şarkıda dediği gibi, “ömrümüzü çürütene, dur be diyelim hele”. > havalar ısındı, nehir boyu yürüyüşlerine dönüş zamanı. bunlar bende pumpkin thinking’i tetikliyor. kocaman kocaman düşünceler. ama asıl ihtiyaç olan ufak tefek adımlar, minik dokunuşlar. şen kalın…

Ottoman legacy

O bilmem kaç asır yedi kıtaya hükmetmiş, üzerinde güneş batmış mı batmamış mı anlaşılamamış, batıda doğuda, kuzeyde güneyde düşman devletleri leblebi gibi yemiş yutmuş, o cihanşümul imparatorluktan geriye nobranlık ve kurnazlıktan başka birşey kalmamış olması ne acaip. Türk kavminin republika ile olan imtihanı, ittihatçısı olsun ve yahut itilafçısı olsun, bu nobranlık ve kurnazlık tarihinden başka ne ki?

sari siroun yar

bu harikulade şarkının sözlerinin ne türkçesini ne ingilizcesini bulabildim, bi arkadaş sağolsun çevirdi: Binlerce nazlı yar (Sari Siroun Yar) Binlerce nazlı yar, rüzgarlarla gel, Çiçek toplayarak, destelerle gel, Kara atımın üstünde, köyünüze geldim, Kapını kapalı gördüm, üzüldüm kaldım. Dağların sevgili kızı, dağ karanfilleri getir, Ah, ne karanfili, aşk ateşi getir. Binbir çiçek içinde büyümüşsün, Çiçek kokularıyla saçını ıslatmışsın, Saçlarının kokusu buralara gelir, Meltem getirir, kalbime verir. Dağların… Bakışlarını göğe çevirdiğinde, Yıldızlar sanki yeniden aydınlanır, Sesini alır rüzgarlar, Ah, ne zaman alırım, yoluna kurban olduğum aşkını? Dağların… Dağlardan buraların suyu akar, gelir, Yar, senin kokunu, öpücüklerini getirir, Aşot, söylersin, sazınla sözünle, Yarini kandır da sevinçle gelsin eve. Dağların… çeviri: nora

ümit kıvanç'ın son açıklamaları üzerine yüzeysel tezler

1. “bekle dedim gölgeye” güzel derinlikli bir romandı. politik polisiyenin herhalde tr’deki ilk örneklerindendir. (bu pek tez olmadı!) 2. taraf’ın yaptığının solculuk olduğunu söylemek sol siyasetle ilgili ciddi bir kafa karışıklığına işaret eder. ama bu kafa karışıklığı bir vakıadır ve bunun sorumlusu sadece Kıvanç ya da onun gibi düşünenler de değildir. 3. kıvançgillerin sol siyasetin geleceğine, eğer varsa, herhangi bir katkısı olacağını zannetmiyorum. ama bu durumda olan solcular sadece bu grup değil, aynı önerme “devrimcilerin” (vizontele’deki gibi söylenecek) bir kısmı için de pekala geçerli. 4. belli bir yaşa gelmiş bazı solcuların bu ergenekon olaylarından gaza gelip, biraz ayarsız bir iyimserliğe kapılmaları ve kendilerini eleştiren çoğunlukla sinizmle malul kişilere kafa göz girmelerini, empatiyle karşılarsak daha sağlıklı bir tepki vermiş oluruz. büyük lokma yemek ama büyük konuşmamak gerekir. 5. ilkesel olarak solcunun solcuya zulüm etmesine karşıyım. neticede onlar da bunl

tanıl bora söyleşisi

tankut bu söyleşiyi post etmiş facebook’a taze taze listesindeki kitabının özetidir benden bir on puan tanıl boraya aklımızdan geçenleri sektirmeden söylemiştir anti-sinizm, iyi-pragmatizm, mikro-politika derken yaman konuşmuş herifçioğlu inat olsun hep doğruda duranlara hareketin arayışın iyi olduğunu belirtmiştir bora-söyleşi