Ana içeriğe atla

ümit kıvanç'ın son açıklamaları üzerine yüzeysel tezler

1. “bekle dedim gölgeye” güzel derinlikli bir romandı. politik polisiyenin herhalde tr’deki ilk örneklerindendir. (bu pek tez olmadı!)

2. taraf’ın yaptığının solculuk olduğunu söylemek sol siyasetle ilgili ciddi bir kafa karışıklığına işaret eder. ama bu kafa karışıklığı bir vakıadır ve bunun sorumlusu sadece Kıvanç ya da onun gibi düşünenler de değildir.

3. kıvançgillerin sol siyasetin geleceğine, eğer varsa, herhangi bir katkısı olacağını zannetmiyorum. ama bu durumda olan solcular sadece bu grup değil, aynı önerme “devrimcilerin” (vizontele’deki gibi söylenecek) bir kısmı için de pekala geçerli.

4. belli bir yaşa gelmiş bazı solcuların bu ergenekon olaylarından gaza gelip, biraz ayarsız bir iyimserliğe kapılmaları ve kendilerini eleştiren çoğunlukla sinizmle malul kişilere kafa göz girmelerini, empatiyle karşılarsak daha sağlıklı bir tepki vermiş oluruz. büyük lokma yemek ama büyük konuşmamak gerekir.

5. ilkesel olarak solcunun solcuya zulüm etmesine karşıyım. neticede onlar da bunlar da bizim mahallenin çocuklarıdır. işin boku cıkarılmamalı, kimse düşmanize edilmemelidir. cumhurbaşkanının da dediği gibi “bu işleri büyütmemek gerekir”.

6. herkes dağılsın işine gücüne baksın! türkiye’de solun sorunu oyunun bir zero-sum game olmasıdır. yani pasta küçüktür, hatta yok desek yeridir. gerisi erbakan’ın dediği gibi “fasa fiso”dur…


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Berlin'de Yeni ve Eski Dalga

Berlin’de bir hayalet dolaşıyor: Türkiyeli yeni diaspora. Sevdikleri biçimde söylersek New Wave-Yeni Dalga’cılar. Bir de eskisi var elbette. Daha doğrusu, New Wave kendine yeni derken, kendinden öncekilere de eski demiş oluyor. Yeni diaspora Almanya’ya "ben senin bildiğin Türklerden değilim” diyor. Yeni Dalga eğitimli, genç ve hırslı. Eski Dalga da gençti, ancak Türkiye’nin köylerinden gelen genç köylülerdi. Bir zamandan başka bir zamana geldiler. Kimse umursamadı ama zamanı sırtlarında taşıdılar. Eski Dalganın sırtında kocaman bir kambur var, dışarıdan bakan sadece kamburu görüyor. İçerden görünen ise, Sivas, Çorum ve Varto. Yeni Dalga, aksine, zaman değil, mekan değiştirdi. Türkiye’nin millenial kuşağı Berlin’de aynı zamanı yaşadıklarını düşündükleri çocuklarla komşu oldular. Biraz daha geriye gidersek Yeni Dalga Erdoğan’ın Türkiye’sini önce beğenmedi, sonra şöyle bir silkeledi (Gezi’de), sonra da siyasetin doğuda pek kibar bir şekilde yapılmadığını farkederek, Türk

vicdan

ahlak üzerine çok şey söylenmiştir herhalde, ve ben bu konuda çok da düşünmüş bir kişi değilim. ama şunun farkına vardım: ahlakın olmadığı yerde politika da olmaz. vicdanın olmadığı yerde en doğru söz gevezeliğe dönüşüyor. further readings: 1. Ramonet, “Castro ile Söyleşi” 2. Yıldırım Türker’in tüm yazıları 3. ‘48 Elyazmaları’ndan ilgili bölümler 4. Orhan Kemal’den bir iki öykü vs…

çocukken

Biz çocuktuk, televizyonda aydın güven gürkan konuşuyordu, ya da ercan karakaş ya da hikmet çetin ya da fikri sağlar, ne farkeder, o eski shpliler hep aynı değil miydi zaten? gür bıyıklı, aydınlık bakışlı, güleç yüzlü. güzel insanlardı sanki. çocuktuk ve bize öyle gelmişti. özalın hacıağa kılıklı, kırmızı yanaklı, göbekli, üç kağıtçi tipli bakanlarına (hasan celal güzel mi yoksa?) kıyasla shp’liler mahallenin akıllı uslu geleceği parlak çocuklarıydı sanki. çocukken bağdat’ı canlı yayında bombalıyorlardı biz kahvaltı ederken. özal o zamanlar pek sevilmiyordu. inönü vardı sonra ama ne olduğunu anlamamıştık, boyu uzundu ve garip şakalar yapıyordu. Biz cocuktuk ve sonra pazarları akşam sokakta top oynamaktan gelirdik, ama eve ödev yapmak için değil. bizimkiler izlenecek, sonra spor stüdyosu, sonra banyo ve ödevler yapıldı mı telaşıyla yatak. annemiz şimdiki anneler gibi değildi, ödevlerini yaptın mı diye sormazlardı? çocukken biz, odevini yapan yapardı, adam olacak çocuk olurdu, zorla güz