Ana içeriğe atla

sosyal bilimlerin ergenlik hastalığı

türkiye’de sosyal bilimin ergenlik hastalığı, çok-şey-söyleyip-hiçbir-şey-söylememeyi-bir-şekilde-başarabilmek hastalığıdır.
Bu hastalığı tespit etmek oldukça kolay. Eğer aşağıdaki ifadeler bir makalenin sonuç bülümünde çok fazla görünüyorsa, o makalenin yazarı bu hastalıktan muztarib demektir:

- yeniden üretim süreci
- eklemlenme süreci (genel olarak “sürec” ifadesi cok kullanılmamalı)
- gündelik iktidar ilişkileri
- sermaye birikim süreci
- bütünsellik/bütünlük
- çelişkilerden oluşan devinim halindeki gerçeklik (bu favorim)
- ilişkisellik
vs.
Elbette sorun kendi başlarına bu ifadelerde değil. Sorun bu kavramların bir konuyu aydınlatma amacıyla kullanılması, ama çoğu zaman hiçbir analitik fonksiyonunun olmamasıdır. Yani yazar pek çok zaman bu kavramlara konunun gerçekten karmaşıklığını dikkat çekmek için başvurur ama bunun kendisi bir açıklama değildir, olsa olsa bir “remark” olabilir.
Bence iyi sosyal bilim bir konunun karmaşık olduğunu söylemenin bir argüman olmadığını anladığımız yerde başlar.
Bu hastalığın nedenlerinden biri, ATA’da yıllar önce yapılan bir seminerde Edhem Eldem’in belirttiği gibi, pek çok genç sosyal bilimcinin bilgi üretiminden, alan araştırmalarından, tarihçilerse kaynak incelemelerinden ziyade, metodolojik tartışmalara ilgi duymasıdır. Eldem orda bu eğilimden şikayet ediyor, ve batıda sosyal bilimlerin bu tartışmalara gelene kadar 200 yıl önüne ne gelirse her bilgiyi topladığını söylüyordu.
Eldem sonuna kadar haklıydı.
Bu bir tür teori merakının panzehiri ne bilmiyorum. ama işe şöyle başlayabiliriz: Önce bilgi üretelim sonra o bilginin niteliğini sorgulayalım. Amerikayı tekrar keşfetme ya da pozitivizm pahasına da olsa. anladığımız şeyleri yazalım, dürüst olalım, anlamadıklarımız üzerine düşünmeye devam edelim…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Berlin'de Yeni ve Eski Dalga

Berlin’de bir hayalet dolaşıyor: Türkiyeli yeni diaspora. Sevdikleri biçimde söylersek New Wave-Yeni Dalga’cılar. Bir de eskisi var elbette. Daha doğrusu, New Wave kendine yeni derken, kendinden öncekilere de eski demiş oluyor. Yeni diaspora Almanya’ya "ben senin bildiğin Türklerden değilim” diyor. Yeni Dalga eğitimli, genç ve hırslı. Eski Dalga da gençti, ancak Türkiye’nin köylerinden gelen genç köylülerdi. Bir zamandan başka bir zamana geldiler. Kimse umursamadı ama zamanı sırtlarında taşıdılar. Eski Dalganın sırtında kocaman bir kambur var, dışarıdan bakan sadece kamburu görüyor. İçerden görünen ise, Sivas, Çorum ve Varto. Yeni Dalga, aksine, zaman değil, mekan değiştirdi. Türkiye’nin millenial kuşağı Berlin’de aynı zamanı yaşadıklarını düşündükleri çocuklarla komşu oldular. Biraz daha geriye gidersek Yeni Dalga Erdoğan’ın Türkiye’sini önce beğenmedi, sonra şöyle bir silkeledi (Gezi’de), sonra da siyasetin doğuda pek kibar bir şekilde yapılmadığını farkederek, Türk

vicdan

ahlak üzerine çok şey söylenmiştir herhalde, ve ben bu konuda çok da düşünmüş bir kişi değilim. ama şunun farkına vardım: ahlakın olmadığı yerde politika da olmaz. vicdanın olmadığı yerde en doğru söz gevezeliğe dönüşüyor. further readings: 1. Ramonet, “Castro ile Söyleşi” 2. Yıldırım Türker’in tüm yazıları 3. ‘48 Elyazmaları’ndan ilgili bölümler 4. Orhan Kemal’den bir iki öykü vs…

çocukken

Biz çocuktuk, televizyonda aydın güven gürkan konuşuyordu, ya da ercan karakaş ya da hikmet çetin ya da fikri sağlar, ne farkeder, o eski shpliler hep aynı değil miydi zaten? gür bıyıklı, aydınlık bakışlı, güleç yüzlü. güzel insanlardı sanki. çocuktuk ve bize öyle gelmişti. özalın hacıağa kılıklı, kırmızı yanaklı, göbekli, üç kağıtçi tipli bakanlarına (hasan celal güzel mi yoksa?) kıyasla shp’liler mahallenin akıllı uslu geleceği parlak çocuklarıydı sanki. çocukken bağdat’ı canlı yayında bombalıyorlardı biz kahvaltı ederken. özal o zamanlar pek sevilmiyordu. inönü vardı sonra ama ne olduğunu anlamamıştık, boyu uzundu ve garip şakalar yapıyordu. Biz cocuktuk ve sonra pazarları akşam sokakta top oynamaktan gelirdik, ama eve ödev yapmak için değil. bizimkiler izlenecek, sonra spor stüdyosu, sonra banyo ve ödevler yapıldı mı telaşıyla yatak. annemiz şimdiki anneler gibi değildi, ödevlerini yaptın mı diye sormazlardı? çocukken biz, odevini yapan yapardı, adam olacak çocuk olurdu, zorla güz