Ana içeriğe atla

kürt açılımı- cont'd

Hiç olmasaydı daha mı iyiydi acaba dedirtecek bir noktaya gidiyor.
Bir siyasi açılım nereye gittiğine/gidebileceğine dair bir fikir olmadan, allaha emanet, başlatılır mı?
Son olaylar hükümetin aşırı iyimserlik ve özgüvenle malul bir görüş sorunu olduğunu gösterdi. Bütün olanlara tutarlı bir anlam yüklemek mümkün değil.
İyimserlik ve özgüven akp’nin son 7 senedir siyasette tekel oluşturmuş olmasından geliyor. hükümet etmek değil mesele, tartışmanın terimlerini belirlemek, bunu başardılar. Ergenekon davası bu özgüveni pekiştirdi. Laik kesimdeki gitgide cinai bir noktaya varan siyasetsizlik ve tepkisellik ise bu özgüvenin bir sorun oluşturabileceği gerçeğini gizledi.
Kürt sorunu asker sorunu kadar kolay idare edilemiyor. bunu anlayamadılar. karşılarında bir siyasi hareket var, tanıyamadılar.
2005 esintisinin ötesine geçemeyecek demiştim, ama bir trajediye dönüşmeye başladı.
Yolların ayrılmasına hiç bu kadar yakın olmadık… duygusal ve siyasal olarak.
kafa aynı kafa: demokrasi (komünizm, milli birlik, barış, whatever) gelecekse onu da biz getiririz.
öte yandan, barikatın diğer tarafında “ya devlet başa ya kuzgun leşe” duygusu hakim. oysa esnemeyenin kırılma olasılığı daha yüksek.
ya oyunda son perdeye geliyoruz, ya da romanın üçüncü cildi için biraz ara verilecek…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Berlin'de Yeni ve Eski Dalga

Berlin’de bir hayalet dolaşıyor: Türkiyeli yeni diaspora. Sevdikleri biçimde söylersek New Wave-Yeni Dalga’cılar. Bir de eskisi var elbette. Daha doğrusu, New Wave kendine yeni derken, kendinden öncekilere de eski demiş oluyor. Yeni diaspora Almanya’ya "ben senin bildiğin Türklerden değilim” diyor. Yeni Dalga eğitimli, genç ve hırslı. Eski Dalga da gençti, ancak Türkiye’nin köylerinden gelen genç köylülerdi. Bir zamandan başka bir zamana geldiler. Kimse umursamadı ama zamanı sırtlarında taşıdılar. Eski Dalganın sırtında kocaman bir kambur var, dışarıdan bakan sadece kamburu görüyor. İçerden görünen ise, Sivas, Çorum ve Varto. Yeni Dalga, aksine, zaman değil, mekan değiştirdi. Türkiye’nin millenial kuşağı Berlin’de aynı zamanı yaşadıklarını düşündükleri çocuklarla komşu oldular. Biraz daha geriye gidersek Yeni Dalga Erdoğan’ın Türkiye’sini önce beğenmedi, sonra şöyle bir silkeledi (Gezi’de), sonra da siyasetin doğuda pek kibar bir şekilde yapılmadığını farkederek, Türk

Ahmet Kaya: Vallahi biz dostu özledik!

Malumunuz, ya da değil tam bilemiyorum, ama Ahmet bilmem kaç sene evvel bugün gitti. Umarım gittiği yerde yüce gök elinden kırık sazını almayacak, Bahtiyar’la oturup rakı içip türkü söyleyecek, Nazlıcan ve Bedirhanla geçmiş günlerden, eski sevdalardan, eski kavgalardan söz edecekler ve bir zamanlar birer keklik olup üzerinden süzüldükleri dağları yukardan izleyecekler. Kuşku yok ki, Ahmet’in ruhu bu cehennemde olduğundan daha huzurlu olacak, sigarayı beş pakete çıkaracak ama içindeki çocuk artık eskisi gibi tedirgin olmayacak. Peki Ahmet Kaya kimdi? Numaralandırmaya olan naif merakımı mazur görürseniz, sanırım şunlardan her biri, ya da hepsiydi: Tartışmasız ‘78 devrimcisi abilerine aşık bi adamdı. O ilk başta gördüğünde yadırgadığı İspanyol paçalı, kendine ‘arkadaş’ diyen adamlar kalbinden hiç silinmedi, ve hatta denebilir ki, aşkın ve sokakların o coşkulu çocukları aklını yarım, kalbini ezik bırakıp bağzı atlara binip öylece gidiverdiler ve geride delirmemek için kendini paralamak

vicdan

ahlak üzerine çok şey söylenmiştir herhalde, ve ben bu konuda çok da düşünmüş bir kişi değilim. ama şunun farkına vardım: ahlakın olmadığı yerde politika da olmaz. vicdanın olmadığı yerde en doğru söz gevezeliğe dönüşüyor. further readings: 1. Ramonet, “Castro ile Söyleşi” 2. Yıldırım Türker’in tüm yazıları 3. ‘48 Elyazmaları’ndan ilgili bölümler 4. Orhan Kemal’den bir iki öykü vs…