Ana içeriğe atla

Murat Belge: Putlar artık kendini kendini yıkıyor

- Belge: Türk sol entelijansiyasının büyük hocası. Bir çeşit şair-i azam. Çokları onun paltosundan çıktılar. Şimdi hayıflanıyolar mı acaba?

- Başlangıçta Marx vardı. Çok yazdı, okuduk. Okuyanların arasından dünyanın çivisini yeniden çakmaya koyulanlar oldu ve tabii hayal kırıklığına uğrayanlar da. Sonra onlardan bazıları kendilerinden kuşku duymaya başladılar. Olur böyle şeyler… Ve onların içinden de bazıları düşmanlarına aşık oldular: Stockholm Sendromu. Belge’nin “bu ülkede muhafazakar olmak için devrim yapmak lazımmış” lafını başka türlü okumak mümkün mü? Belge, Türk sağında gizli ve derin bir hikmet bulunduğuna inanan adam.

- Belge kendini hala komünist zanneden eski solcu. Hala solcu kalanlara karşı içinde çok derinlerde nefret biriktirmiş biri. Aynı zamanda büyük bir ego-santrik. Metin Lokumcu’nun “çevresinin çevresinden” Ergenekon’a varmak için Belge gibi dahi olmak gerekir. Ancak hocalığının yüzü suyu hürmetine kendisinden biraz basiret, biraz anlayış derinliği, biraz akıl-fikir beklemek hakkımız değil mi?

- Cemal Süreya onun 80’lerde Müslümanlarla ittifak çabalarını yorumlarken şöyle dedi: “Murat Belge’ye göre bir şey yaygınsa; o şey gerçektir artık; netliği ne olursa olsun onu anlamaya, tanımaya çalışmalıyız”. Öyle anlaşılıyor ki, Belge işi abarttı, biraz da belki yaşın etkisi ve hep muhalefette olmanın yorgunluğuyla, o her zamanki laubaliliği içinde karşısındakini benimsemeye kadar vardırdı mevzuyu. İyi de bizim, yani “çevresinin çevresinin” suçu ne? Ben mesela Etiler’de güzel bir huzurevi biliyorum. Just in case.

- Yıllar önce Tarihten Güncelliğe’yi okuduğumda hissettiğim rahatsızlıktan hiç kurtulamadim Belge okurken: Laubalilik, kahvede konuşur gibi yaptığı ağır tarih ve teori yorumları, her şeyi aşmışlık ruh hali içinde yazdığı ve döneminde aslında yaygın olarak paylaşılan ortalama yorumlar. Sırrı Süreyya bezginlik, keyfilik derken buna işaret ediyor haklı olarak.

- Süreya’dan devamla: Belge ortayı bulmaya çalışırken kendisi ortalama oldu, ama işin kötüsü bunun orjinal ve dahiyane olduğunu zannetti, zannediyor. Zaten bu Belge’nin alameti farikalarındandır: En büyük saçmalık ya da yanlış bile onun ağzında dünyanın en büyük doğrusu olabiliyor. Neden? Çünkü Belge büyük adamdır. Belge “işte aydınlanma, batıcılık falan filan” dediğinde o “falan filan” sizin meseleyi anlamanızın zaten epey zor olduğunu size sezdirir. Sözkonusu olan Belge ise gerisi teferruattır.

- Belge, Berlin Duvarı çöktüğünde “sosyalizmin pre-historyası bitti” diye yorumlamış. Burdan devam edersek, keşke kendisi gibi adamların da o prehistorya ile birlikte bittiğini anlayıp işi orda bıraksaydı, bize böyle saçma sapan günler göstermeseydi. Bu hatayı zamanında duvar yıkıldığında karların üzerinde dans eden Troçkistler de yaptıydı: Kendilerinin de o tarihin bi parçası olduğunu bi türlü anlayamadılar. Kıssadan hisse: Tarihten piyango çıkmaz.

- Peki Belge’nin söylediklerine bakılarak sol liberalizmin sonu ilan edilebilir mi? Sanırım hayır. Yani isteyen başka şeylere bakarak bugünkü biçimiyle sol liberalizmin misyonunu doldurduğunu iddia edebilir. Eyvallah. Ama Belge’nin durumu farklu. Belge’ninki makul olmanın çok ötesine geçmiş bir kafa karışıklığı. Bir uyur gezerin sayıklamaları, bir sarhoşun biraz geçmişinden biraz bugünden topladığı kelimeler, Türk sağına meftun birinin gidişleri gelişleri.

- Nazım 1920’lerde Putları Yıkıyoruz kampanyası başlatmıştı Abdülhak Hamit, Yurdakul gibi eski tüfeklere karşı. Belge örneğinde şunu görüyoruz: Putlar artık kendi kendilerini yıkıyorlar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Berlin'de Yeni ve Eski Dalga

Berlin’de bir hayalet dolaşıyor: Türkiyeli yeni diaspora. Sevdikleri biçimde söylersek New Wave-Yeni Dalga’cılar. Bir de eskisi var elbette. Daha doğrusu, New Wave kendine yeni derken, kendinden öncekilere de eski demiş oluyor. Yeni diaspora Almanya’ya "ben senin bildiğin Türklerden değilim” diyor. Yeni Dalga eğitimli, genç ve hırslı. Eski Dalga da gençti, ancak Türkiye’nin köylerinden gelen genç köylülerdi. Bir zamandan başka bir zamana geldiler. Kimse umursamadı ama zamanı sırtlarında taşıdılar. Eski Dalganın sırtında kocaman bir kambur var, dışarıdan bakan sadece kamburu görüyor. İçerden görünen ise, Sivas, Çorum ve Varto. Yeni Dalga, aksine, zaman değil, mekan değiştirdi. Türkiye’nin millenial kuşağı Berlin’de aynı zamanı yaşadıklarını düşündükleri çocuklarla komşu oldular. Biraz daha geriye gidersek Yeni Dalga Erdoğan’ın Türkiye’sini önce beğenmedi, sonra şöyle bir silkeledi (Gezi’de), sonra da siyasetin doğuda pek kibar bir şekilde yapılmadığını farkederek, Türk

vicdan

ahlak üzerine çok şey söylenmiştir herhalde, ve ben bu konuda çok da düşünmüş bir kişi değilim. ama şunun farkına vardım: ahlakın olmadığı yerde politika da olmaz. vicdanın olmadığı yerde en doğru söz gevezeliğe dönüşüyor. further readings: 1. Ramonet, “Castro ile Söyleşi” 2. Yıldırım Türker’in tüm yazıları 3. ‘48 Elyazmaları’ndan ilgili bölümler 4. Orhan Kemal’den bir iki öykü vs…

çocukken

Biz çocuktuk, televizyonda aydın güven gürkan konuşuyordu, ya da ercan karakaş ya da hikmet çetin ya da fikri sağlar, ne farkeder, o eski shpliler hep aynı değil miydi zaten? gür bıyıklı, aydınlık bakışlı, güleç yüzlü. güzel insanlardı sanki. çocuktuk ve bize öyle gelmişti. özalın hacıağa kılıklı, kırmızı yanaklı, göbekli, üç kağıtçi tipli bakanlarına (hasan celal güzel mi yoksa?) kıyasla shp’liler mahallenin akıllı uslu geleceği parlak çocuklarıydı sanki. çocukken bağdat’ı canlı yayında bombalıyorlardı biz kahvaltı ederken. özal o zamanlar pek sevilmiyordu. inönü vardı sonra ama ne olduğunu anlamamıştık, boyu uzundu ve garip şakalar yapıyordu. Biz cocuktuk ve sonra pazarları akşam sokakta top oynamaktan gelirdik, ama eve ödev yapmak için değil. bizimkiler izlenecek, sonra spor stüdyosu, sonra banyo ve ödevler yapıldı mı telaşıyla yatak. annemiz şimdiki anneler gibi değildi, ödevlerini yaptın mı diye sormazlardı? çocukken biz, odevini yapan yapardı, adam olacak çocuk olurdu, zorla güz