Ana içeriğe atla

tkp uzerine: "Olmayinca olmuyor" demek de bir erdemdir

- tkp 500 bin oy alsaydi sevinirdim, ama tkp 60 bin oy aldi gene sevindim! en tehlikelisi tkp’nin 100 bin almasi ve bunun da basari diye yutturulmasi olurdu.
- Sevindim, cunku ben TKP’yi, bu vurgumu bazilari hafif bazilari gereksiz fazla bulacak ama, hala onemsiyorum. olay sudur: bence TKP’nin 2002 secimlerinden bu yana yapmadigi siyasi elestiriyi ve sorgulamayi artik yapmasi gerekiyor. Bu tur bi dis soka ihtiyaci vardi ve geldi. Lutfen artik silkinsinler ve nerde hata yaptik diye sorgulasilar. Ama kalkip, “siyasetimizi halka goturemedik, temas ve iletisim sorunumuz var, orgut soyle/boyle, ama turkiye daha kotuye gidiyo, gorevlerimiz agirlasiyor” demesinler. biraz ozelestiri, ac bucuk ya!
- akil vermek gibi olmasin ve kimse alinmasin ama bence ise surdan baslamali: TKP secim siyaseti ile genel siyasetini birbirinden ayirmali. Secim eninde sonunda cok ozel, kendi dinamikleri olan bir olaydir. egri oturalim dogru konusalim tkp gibi radikal bir partinin reel politik davranis kalibi yaygin (yani ikinci ucuncu tercihlerin oldugu bi ortamda) basarili olmasi mucizevidir ve kiyamet alameti sayilmalidir. yani kalkip bunu siyasi basarinin olcutu haline getirmek siyasi intihardir. tkp 2002’den beri intihar ediyor. tabi neticede olmuyor, allah korusun olmesin de. ama TKP yoruluyor, duygusallasiyor, uzuluyor, ve ustelik saldirganlasiyor. dostlarini ya da dost olabilecekleri dusmanlastiriyor.
- Gelelim secim calismalarina: Arkadaslar allah askina bu tarzla olmaz. bana sunlar bunlar oy vermesin diyerek, babanizin partisine mi oy veriyorsunuz diye sorarak olmaz. bi arkadasin dedigi gibi populizmin sinirlarinda dolasan, negatif ve cok sevimsiz bi tarz. lutfen yapmayin. siyaset rocket science degil. adam gibi ne istiyosaniz dogru duzgun alt alta yazin, begenen begenir, begenmeyen begenmez.

simdilik bu kadar. “insan yanlista daha ne kadar israr edebilir” baslikli daha genel bi TKP elestirisini belki sonra bi ara yazarim. mevzu uzun.
kimse uzulmesin!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

zinde kuvvetler

Bu aralar “zinde kuvvet” lafını biraz sıkça kullanır oldum, düşününce biraz anlamlı da geldi. Aslında bununla demek istediğim “politik toplum”dan başka bir sey değil. Bilindiği gibi zinde kuvvet lafı 1960’ların siyasal jargonundan kalma. Belki geçmişi de vardır ama politikada etkili kesimleri, somut olarak da 60’ların Türkiyesinde ordu, gençlik, aydınlar ve belki o zaman için işçi sınıfının bir kesimini de ifade ediyor. Şimdi kimler bu zinde kuvvetler? Neyse… bu soru bi yana, siyaseti böyle düşünmek demokrasi dediğimiz şey her ne ise onun yarattığı bir ilüzyondan kurtarıyor bizi. Bu ilüzyon şudur: Her birey, belli bir toprağın üzerinde yaşamak yani varolmak nedeniyle otomatik olarak politik kabul edilir ve genel oy hakkı bu varsayımın en somut halidir. Elbette bireylerin politika yapma hakları bir sürü yasa ile mümkün kılınır ama bunun en çok göründüğü an elbette seçimlerdir. Bu esasında güçlü bir ilüzyondur çünkü, bir kere o ülkede yaşayan bir ...

Berlin'de Yeni ve Eski Dalga

Berlin’de bir hayalet dolaşıyor: Türkiyeli yeni diaspora. Sevdikleri biçimde söylersek New Wave-Yeni Dalga’cılar. Bir de eskisi var elbette. Daha doğrusu, New Wave kendine yeni derken, kendinden öncekilere de eski demiş oluyor. Yeni diaspora Almanya’ya "ben senin bildiğin Türklerden değilim” diyor. Yeni Dalga eğitimli, genç ve hırslı. Eski Dalga da gençti, ancak Türkiye’nin köylerinden gelen genç köylülerdi. Bir zamandan başka bir zamana geldiler. Kimse umursamadı ama zamanı sırtlarında taşıdılar. Eski Dalganın sırtında kocaman bir kambur var, dışarıdan bakan sadece kamburu görüyor. İçerden görünen ise, Sivas, Çorum ve Varto. Yeni Dalga, aksine, zaman değil, mekan değiştirdi. Türkiye’nin millenial kuşağı Berlin’de aynı zamanı yaşadıklarını düşündükleri çocuklarla komşu oldular. Biraz daha geriye gidersek Yeni Dalga Erdoğan’ın Türkiye’sini önce beğenmedi, sonra şöyle bir silkeledi (Gezi’de), sonra da siyasetin doğuda pek kibar bir şekilde yapılmadığını farkederek, Türk...

solik

Solik üzerine yazmamak olmaz, çünkü bu örneği az bulunur anılar sovyet tarihini anlamak için esi bulunmaz bir kapı açıyor. Bize anti-komünist hezeyanlardan ve kuru sovyet propagandasından uzak müthiş canlı sosyalizm tanıklıkları anlatıyor. Solik’in gözünden, daha 16 yaşında kendini savaşın ortasında Rusya’da bulan, bu uyanık, zeki, dürüst ve sosyalizme inanan gözlemcinin gözünden Sovyetlere bakıyoruz. Solik kendini önce sibirya’da sürgünde (bir buçuk polonya’lı ile birlikte), sonra kızıl orduda (politik komiser yardımcısı olarak), ve sonra da gulag’da buluyor (cok para harcadığı için alman ajanı olmakla suçlanıyor). işin sonunda inancını yitirmese de, sosyalizmin o kadar da kolay iş olmadığını anlıyor. Cok sey var solik’in anlattığı; mesela, sovyet yöneticilerinin nasıl da ekoonmiden anlamadıklarını, daha o zamandan planlı ekonominin yanında nasıl da kocaman ve herkesin gözü önünde bir karaborsa ekonomisinin yükseldiğini, yirmi yıllık sosyalist ekono...