bakın bu uzun ara demek istiyor ki, dönmek kolay değilmiş!
ama ne araydı değil mi?
global ve lokal krizlerin yarattığı sis görüş alanımızı epey düşürdü.
bp’ye mi lanet etsem, izlanda dağlarına mı kendimi vursam bilemiyorum.
ama işte bülbülü altın kafese koymuşlar ille de memleketim demiş. bizim oralar, biraz geniş anlamda, daha fazla enterese etti beni:
1. baykal’ın düşüşü, kendisinin uygulamalı siyaset doçenti ve experti olmakla birlikte sexopolitics’ten çakmadığını belgeledi. baykal’ın yeri doldurulmaz, ama zorunluluk keşfin anası olduğu için yeni lider mutlaka çıkacak. chp’de iki grup var: eski kafa-heyecansız nomenklatura ile (sav/öymen’giller), düşünce-scarce ama heyecanlı ve allah için dürüst yeniler (genc/kılıcdaroglugiller). ben matematik okudum ama bu ikisinin ortalamasını alamıyorum maalesef!
2. yunanistan (geniş anlamda bizim ora) üzerinde gezinen hayalet, her ne hayaleti ise, şunları gösterdi:
2.a. senelerdir ab çıpası diye bize pazarladıkları bu nane hakkaten çok çakma bi çıpa imiş. yüzeysel yorum: kardeşim insan biraz kamu maliyesine dikkat etmez mi? derin yorum: birleşmenin büyüme/redistribution dinamiklerine ve bunların arkasındaki politik ekonomiye bakmak lazım. (ne demekse??)
2.b. şu anglosakson ülkesinin en progresif mecmuası guardian’daki, “bu grekler hep asiydi zaten” ve “bunların hepsinin (italya, ispanya hep aynı torbada) geçmişinde diktatörlük var” analizleri nedir allasen?? akdeniz eksepsiyonalizmi mi desem, ingiliz burnubüyüklüğü, avrupai şovenizm mi? beri yandan almanlar da “bu yunanlılar tembel zaten” demiş. türkiye’den de, kralın çorbasındaki sinekten daha çok sinek olmaya çalışan birileri de “yunanistan avrupaya yakışmıyor” buyurmuş? yahu sizi hep aynı bahçede mi büyüttüler? belki adamlar, bi sokrates, bi aristo çıkarmış milletiz, en az bin sene daha siesta yapıp, kapuçino içmeye hakkımız var, diyolar. haksızlar mı?
sonsöz yerine soru: bu yıkımların, bu bunalımların içinden yepyeni bir dünya nasıl doğacak ah benim sevdalı kalbim?
Bu aralar “zinde kuvvet” lafını biraz sıkça kullanır oldum, düşününce biraz anlamlı da geldi. Aslında bununla demek istediğim “politik toplum”dan başka bir sey değil. Bilindiği gibi zinde kuvvet lafı 1960’ların siyasal jargonundan kalma. Belki geçmişi de vardır ama politikada etkili kesimleri, somut olarak da 60’ların Türkiyesinde ordu, gençlik, aydınlar ve belki o zaman için işçi sınıfının bir kesimini de ifade ediyor. Şimdi kimler bu zinde kuvvetler? Neyse… bu soru bi yana, siyaseti böyle düşünmek demokrasi dediğimiz şey her ne ise onun yarattığı bir ilüzyondan kurtarıyor bizi. Bu ilüzyon şudur: Her birey, belli bir toprağın üzerinde yaşamak yani varolmak nedeniyle otomatik olarak politik kabul edilir ve genel oy hakkı bu varsayımın en somut halidir. Elbette bireylerin politika yapma hakları bir sürü yasa ile mümkün kılınır ama bunun en çok göründüğü an elbette seçimlerdir. Bu esasında güçlü bir ilüzyondur çünkü, bir kere o ülkede yaşayan bir ...
Yorumlar