Ben saf bi insan oldugum icin artik su heyecanli devrim/muhalefet gunlerinde doktriner marksistligin ve kendinden menkul orgutculugun sonuna geldigimizi dusunmustum: E yani solun yas ve ruh olarak biraz buyumesi icin bi kirk yil daha mi lazim? Ama bazilari icin birkac bin yil lazim.
Merakli okuyucu ornek ister…
buyrun, Stefo Benlisoy’un yeniyoldaki yazisinin kisa ozeti icin bkz benlisoy
Azizim Benlisoy lutfen somut durumun soyut degil somut analizini yapiniz!
Diger ornek usual suspect’ten, tkp’den geliyor, Aydemir Guler, son bir iki yazisinda devrimci sinizmin, kabiz bir diyalektik uslupla yazilmis parlak orneklerini veriyor.
Bkz aydemir
Benim azizim Guler’e nacizane tavsiyem devrimin guncelligi uzerine daha az, siyasetin guncelligi uzerine daha cok dusununuz!
Bottom line: biraz rahatlayin kardesim! Duygularinizi/kalbinizi dinleyin, ki siyaset biraz duygu isidir!
Bu aralar “zinde kuvvet” lafını biraz sıkça kullanır oldum, düşününce biraz anlamlı da geldi. Aslında bununla demek istediğim “politik toplum”dan başka bir sey değil. Bilindiği gibi zinde kuvvet lafı 1960’ların siyasal jargonundan kalma. Belki geçmişi de vardır ama politikada etkili kesimleri, somut olarak da 60’ların Türkiyesinde ordu, gençlik, aydınlar ve belki o zaman için işçi sınıfının bir kesimini de ifade ediyor. Şimdi kimler bu zinde kuvvetler? Neyse… bu soru bi yana, siyaseti böyle düşünmek demokrasi dediğimiz şey her ne ise onun yarattığı bir ilüzyondan kurtarıyor bizi. Bu ilüzyon şudur: Her birey, belli bir toprağın üzerinde yaşamak yani varolmak nedeniyle otomatik olarak politik kabul edilir ve genel oy hakkı bu varsayımın en somut halidir. Elbette bireylerin politika yapma hakları bir sürü yasa ile mümkün kılınır ama bunun en çok göründüğü an elbette seçimlerdir. Bu esasında güçlü bir ilüzyondur çünkü, bir kere o ülkede yaşayan bir ...
Yorumlar