rafta bi elma gordum ve hemen yedim.
ve sonunda anladim.
cocukken salonda masanin ya da sehpanin uzerinde duran ici dolu meyve tabaginin zenginlikle iliskili oldugunu dusunmustum. zaten cocukluk tespit ya da gozlem yaptigimiz ama anlamaktan uzak oldugumuz ve bir de elma yemegi hic unutmadigimiz, bir donemdir.
masanin uzerindeki meyve tabaginin aslinda meyve yemegi unutmama isteginden dogdugunu bu aksam anladim. gozumuzun onunde dursun ki sik sik yiyelim, neselenelim…
iste benim cocuk oldugum yillar, sadece zenginlerin meyve yemeyi unuttugu yillardi.
sonra ne mi oldu? postmodernizmle birlikte gozumuz meyveye doydu…
Bu aralar “zinde kuvvet” lafını biraz sıkça kullanır oldum, düşününce biraz anlamlı da geldi. Aslında bununla demek istediğim “politik toplum”dan başka bir sey değil. Bilindiği gibi zinde kuvvet lafı 1960’ların siyasal jargonundan kalma. Belki geçmişi de vardır ama politikada etkili kesimleri, somut olarak da 60’ların Türkiyesinde ordu, gençlik, aydınlar ve belki o zaman için işçi sınıfının bir kesimini de ifade ediyor. Şimdi kimler bu zinde kuvvetler? Neyse… bu soru bi yana, siyaseti böyle düşünmek demokrasi dediğimiz şey her ne ise onun yarattığı bir ilüzyondan kurtarıyor bizi. Bu ilüzyon şudur: Her birey, belli bir toprağın üzerinde yaşamak yani varolmak nedeniyle otomatik olarak politik kabul edilir ve genel oy hakkı bu varsayımın en somut halidir. Elbette bireylerin politika yapma hakları bir sürü yasa ile mümkün kılınır ama bunun en çok göründüğü an elbette seçimlerdir. Bu esasında güçlü bir ilüzyondur çünkü, bir kere o ülkede yaşayan bir ...
Yorumlar