rafta bi elma gordum ve hemen yedim.
ve sonunda anladim.
cocukken salonda masanin ya da sehpanin uzerinde duran ici dolu meyve tabaginin zenginlikle iliskili oldugunu dusunmustum. zaten cocukluk tespit ya da gozlem yaptigimiz ama anlamaktan uzak oldugumuz ve bir de elma yemegi hic unutmadigimiz, bir donemdir.
masanin uzerindeki meyve tabaginin aslinda meyve yemegi unutmama isteginden dogdugunu bu aksam anladim. gozumuzun onunde dursun ki sik sik yiyelim, neselenelim…
iste benim cocuk oldugum yillar, sadece zenginlerin meyve yemeyi unuttugu yillardi.
sonra ne mi oldu? postmodernizmle birlikte gozumuz meyveye doydu…
Berlin’de bir hayalet dolaşıyor: Türkiyeli yeni diaspora. Sevdikleri biçimde söylersek New Wave-Yeni Dalga’cılar. Bir de eskisi var elbette. Daha doğrusu, New Wave kendine yeni derken, kendinden öncekilere de eski demiş oluyor. Yeni diaspora Almanya’ya "ben senin bildiğin Türklerden değilim” diyor. Yeni Dalga eğitimli, genç ve hırslı. Eski Dalga da gençti, ancak Türkiye’nin köylerinden gelen genç köylülerdi. Bir zamandan başka bir zamana geldiler. Kimse umursamadı ama zamanı sırtlarında taşıdılar. Eski Dalganın sırtında kocaman bir kambur var, dışarıdan bakan sadece kamburu görüyor. İçerden görünen ise, Sivas, Çorum ve Varto. Yeni Dalga, aksine, zaman değil, mekan değiştirdi. Türkiye’nin millenial kuşağı Berlin’de aynı zamanı yaşadıklarını düşündükleri çocuklarla komşu oldular. Biraz daha geriye gidersek Yeni Dalga Erdoğan’ın Türkiye’sini önce beğenmedi, sonra şöyle bir silkeledi (Gezi’de), sonra da siyasetin doğuda pek kibar bir şekilde yapılmadığını farkederek, Türk
Yorumlar