1. keşke hayatta herşey, erkek güzeli sefil bilo’daki gibi olsa: dost kim düşman kim bir gecede anlayabilsek, maho ağaları vurabilsek, sonra mahpusa giderken küçüklerin gözlerinden öpebilsek.
2. tez yazmak sadece zihinsel değil, aynı zamanda fiziksel de bi uğraştır. devleti alinin veri tekeli kurumunda kıytırık bir soru için ikinci katla beşinci kat arasında defalarca gidip gelmem, ve sonunda “sekadadır sekada” umarsız cevabını cebime koymamın bana öğrettiği budur. yoruldum.
3. bi önceki dersle bağlantılı olarak: tez alanı ve konusu belirlenirken ilk elde akla gelmeyen yaş ve her türlü olası ya da aktüel sağlık sorunu da hesaba katılmalı. e ille de ben istatistik yapıcam derseniz, o zaman en azından sabah data hunting için evden çıkmadan sıkı bi kahvaltı yapın, portakal suyu için, yanınıza enerji içeceği filan alın. allah/talih/yücek gök/whatever yardımcınız olsun
4. biraz daha az arrogant ders: “sekadadır sekada” tepkisi istatistik dediğimiz nanenin ne olduğu hakkında biraz contemplation davet edebilir. bunu diyen yavuz bey, o kadar rakamı toplamanın anlamsızlığını biraz geç de olsa farketmiş nihilist bir amca, foucault’cu bir anti-kahraman, ya da bitirmek üzere olduğu cinayet romanı üzerine kafa yormayı benimle tozlu raflara girmeye haklı olarak tercih eden bir hayalci olabilir.
5. ana ders: weber okumadan ankaraya gidip ulaştırma bakanlığında iki gün geçirin. sıkı ve eleştirel bi paper yazabilirsiniz.
bürokrasinin gölgesi üzerinizde olsun…
Bu aralar “zinde kuvvet” lafını biraz sıkça kullanır oldum, düşününce biraz anlamlı da geldi. Aslında bununla demek istediğim “politik toplum”dan başka bir sey değil. Bilindiği gibi zinde kuvvet lafı 1960’ların siyasal jargonundan kalma. Belki geçmişi de vardır ama politikada etkili kesimleri, somut olarak da 60’ların Türkiyesinde ordu, gençlik, aydınlar ve belki o zaman için işçi sınıfının bir kesimini de ifade ediyor. Şimdi kimler bu zinde kuvvetler? Neyse… bu soru bi yana, siyaseti böyle düşünmek demokrasi dediğimiz şey her ne ise onun yarattığı bir ilüzyondan kurtarıyor bizi. Bu ilüzyon şudur: Her birey, belli bir toprağın üzerinde yaşamak yani varolmak nedeniyle otomatik olarak politik kabul edilir ve genel oy hakkı bu varsayımın en somut halidir. Elbette bireylerin politika yapma hakları bir sürü yasa ile mümkün kılınır ama bunun en çok göründüğü an elbette seçimlerdir. Bu esasında güçlü bir ilüzyondur çünkü, bir kere o ülkede yaşayan bir ...
Yorumlar