Berlin’de bir hayalet dolaşıyor: Türkiyeli yeni diaspora. Sevdikleri biçimde söylersek New Wave-Yeni Dalga’cılar. Bir de eskisi var elbette. Daha doğrusu, New Wave kendine yeni derken, kendinden öncekilere de eski demiş oluyor. Yeni diaspora Almanya’ya "ben senin bildiğin Türklerden değilim” diyor. Yeni Dalga eğitimli, genç ve hırslı. Eski Dalga da gençti, ancak Türkiye’nin köylerinden gelen genç köylülerdi. Bir zamandan başka bir zamana geldiler. Kimse umursamadı ama zamanı sırtlarında taşıdılar. Eski Dalganın sırtında kocaman bir kambur var, dışarıdan bakan sadece kamburu görüyor. İçerden görünen ise, Sivas, Çorum ve Varto. Yeni Dalga, aksine, zaman değil, mekan değiştirdi. Türkiye’nin millenial kuşağı Berlin’de aynı zamanı yaşadıklarını düşündükleri çocuklarla komşu oldular. Biraz daha geriye gidersek Yeni Dalga Erdoğan’ın Türkiye’sini önce beğenmedi, sonra şöyle bir silkeledi (Gezi’de), sonra da siyasetin doğuda pek kibar bir şekilde yapılmadığını farkederek, Türk...
Barnes, Flaubert'in Papağanı (ya da tarihçiliğin eleştirisi): Geçmişi nasıl ele geçiriyoruz? Bunu başarabiliyor muyuz hiç? Ben tıp öğrencisiyken, bir yıl sonu balosunda bazı muzip kişiler salona her yanı yağlar içinde bir domuz yavrusu salmışlardı. Yavru domuz salondakilerin bacakları arasından geçiyor, kendini bir türlü yaklatmıyor ve ciyak ciyak da bağırıyordu. İnsanlar onu yakalayacağım diye yerlere atılıp durdular ve bu arada da kendilerini gülünç duruma düşürdüler. Geçmiş, çoğu kez bu domuz yavrusu gibi davranıyor sanki.