Ana içeriğe atla

Portreler: Erdoğan ve Gül

Tayyip Erdoğan:

Yeni rejimin ebedi şefi. Sonra dan milli şef de oldu. Müesses nizamcılar içinse ebedi Şeytan.

Ne kadar parası olduğu çok tartışıldı ama bir neticeye varılamadı. Bilhassa yoksullar tarafından seviliyor, o yüzden bunun tartışılması normal.

Zenginleri tabi ki seviyor, ama bunu Özal’ın aksine söyleyecek kadar şuursuz değil.

Kendisi Kızıl Sultana özeniyor olabilir, ama Yavuz benzetmesi daha uygun. İki eksiği var: Saçlarını kazıtması lazım ve küpe takması. Benzetmeyi zorlarsak halifeliği ilanına da şunun şurasında çok kalmadı.

Tayyip liseden sonra üniversiteye devam etmedi, çünkü hayatta yapacak daha önemli şeyleri vardı.

Abdullah Gül:

O gülümseyen yüz neleri saklıyor acaba? Fatih’in meşhur portresini akla getiriyor: Gül bir elindeki gülü koklarken, diğer elinde kamçısını tutuyor.

Restoratör ve de milli şef olacak mı? 'Kilise' ile ilişkisi ne? Bunlar henüz cevaplarını arayan sorular. Soruların cevaplardan çok olması onu daha da ürkütücü yapıyor.

Mahallenin muhafazakar kariyerist genci, hep takım elbise ile dolaşıyor, ve ama mahallenin solcuları ile de arada takılmayı zaruret sayıyor. Solun kendisinden başka herkese faydası olduğunu görecek kadar akıllı.

Maklubenin yanında su içiyor, ama şarap kadehinde.

Abdullah doktoranın ilk senesinde, ne yazacağı aşağı yukarı belli, ama çok ketum kimseciklere söylemiyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Berlin'de Yeni ve Eski Dalga

Berlin’de bir hayalet dolaşıyor: Türkiyeli yeni diaspora. Sevdikleri biçimde söylersek New Wave-Yeni Dalga’cılar. Bir de eskisi var elbette. Daha doğrusu, New Wave kendine yeni derken, kendinden öncekilere de eski demiş oluyor. Yeni diaspora Almanya’ya "ben senin bildiğin Türklerden değilim” diyor. Yeni Dalga eğitimli, genç ve hırslı. Eski Dalga da gençti, ancak Türkiye’nin köylerinden gelen genç köylülerdi. Bir zamandan başka bir zamana geldiler. Kimse umursamadı ama zamanı sırtlarında taşıdılar. Eski Dalganın sırtında kocaman bir kambur var, dışarıdan bakan sadece kamburu görüyor. İçerden görünen ise, Sivas, Çorum ve Varto. Yeni Dalga, aksine, zaman değil, mekan değiştirdi. Türkiye’nin millenial kuşağı Berlin’de aynı zamanı yaşadıklarını düşündükleri çocuklarla komşu oldular. Biraz daha geriye gidersek Yeni Dalga Erdoğan’ın Türkiye’sini önce beğenmedi, sonra şöyle bir silkeledi (Gezi’de), sonra da siyasetin doğuda pek kibar bir şekilde yapılmadığını farkederek, Türk...

zinde kuvvetler

Bu aralar “zinde kuvvet” lafını biraz sıkça kullanır oldum, düşününce biraz anlamlı da geldi. Aslında bununla demek istediğim “politik toplum”dan başka bir sey değil. Bilindiği gibi zinde kuvvet lafı 1960’ların siyasal jargonundan kalma. Belki geçmişi de vardır ama politikada etkili kesimleri, somut olarak da 60’ların Türkiyesinde ordu, gençlik, aydınlar ve belki o zaman için işçi sınıfının bir kesimini de ifade ediyor. Şimdi kimler bu zinde kuvvetler? Neyse… bu soru bi yana, siyaseti böyle düşünmek demokrasi dediğimiz şey her ne ise onun yarattığı bir ilüzyondan kurtarıyor bizi. Bu ilüzyon şudur: Her birey, belli bir toprağın üzerinde yaşamak yani varolmak nedeniyle otomatik olarak politik kabul edilir ve genel oy hakkı bu varsayımın en somut halidir. Elbette bireylerin politika yapma hakları bir sürü yasa ile mümkün kılınır ama bunun en çok göründüğü an elbette seçimlerdir. Bu esasında güçlü bir ilüzyondur çünkü, bir kere o ülkede yaşayan bir ...

Solcu aydınlar Öcalan'ı neden sevmezler?

Aslında solcu aydınlar kimseyi öyle kolay kolay sevmez. Adaletli olalım, kendilerini de sevmezler. Öcalan politika yapar, kelimenin her manasında. Solcu aydın içinse ilkeler daha önemlidir. Köylüdür. Her ne kadar son zamanlarda durum biraz değiştiyse de solcular köylüleri pek sevmez. Solcular herkesi küçümserler, ama Kürt devrimcilerini biraz daha çok. Solcular kendi başarısızlıklarını Öcalan’a projekte ederler: Buna göre Kürdistan’da direnmek kolaydır. Aydınlar sert politikacı sevmezler, Öcalan da ziyadesiyle serttir. Öcalan özgüvenlidir, Murat Belge’yi arayıp da akıl ver demez. Ezilen ulus aydını haddini bilmelidir. Öcalan devletle masaya oturur. Solcular devleti sevmez. Azcık anlarlar belki ama sevmezler. Retorik farklılık vardır.Solcular geçmişi ve yenilgileri yüceltir, Öcalan’ın ise bunlarla pek işi yoktur. Solcular direnmeyi sever. Öcalan ise pragmatiktir (bkz 1999). Öcalan Ortadoğu’ludur. Solcular ise yüz yıldan fazladır batıya bakarlar. Öcalan teori yapar. Solcularsa Türkiyeli ...