Ana içeriğe atla

bir iki tane 1 mayıs notu


  • Şimdi efendim, önce bizim evin hallerinden başlayalım: bizim çocuklar - ‘our boys’, sosyalist soldan bahsediyorum- biraz dogmatiktirler, reel politikaya uzaktırlar, tezcanlıdırlar vd. Ama bunun dışında ve ötesinde, serde devrimcilik vardır, o Taksime ille de çıkılacaktır! Solcuların elinde bu inatçılık, bu müdanaasızlık da olmasa, süklüm-püklüm, mıymıntı bir dogmatizm hiç çekilmezdi!
  • Tam da şu an, bilumum hükümet mahvillerinde, ve dahi mufazakar kıraathanelerde, esnaf sohbetlerinde, ve bizim sokaklarda konu hep aynıydı: Yahu bunların derdi başka, neden ille de Taksim? 
  • Şöyle bir yorum getireyim: Esasında bizim çocuklarla onların çocukları iki ayrı insan tipidir. Bizimkiler biraz mahallenin harbi, delikanlı, biraz eski Türk filmlerinden rastlayabileceğiniz ve ‘bu çok yaşamaz’ dediğiniz, hesapsız-kitapsız çocuklardır ve emin olun bunu güzelleme olsun diye de demiyorum, zira bu kitapsızlıktan biz çok cektik. Onların çocuklarıysa, bakkalda çıraktır, kafası zehir gibi çalışır, üç yıla kalmaz, kendi bakkalını ve artık o arada Allah da yardım ederse mahallenin ilk süpermarketini açacaktır. Bizimkiler kot giyer, kirli sakallıdır, biraz dalgındır, onlarsa hep ütülü pantolon, yüzlerinde hafif bi gülümseme.
  • İşte şimdi bu iki insan tipinin birbirini anlamasını bekliyorlar: Sizce imkanı var mı?
  • Bu sene gördüğümüz, biraz paslandığımız ve rehavete kapıldığımız gerçeği. Üç sene Taksim güneşi biraz çarptı bizi, tam ne yapalım, nereye gidelim bilemedik. Ama gelecek yıl, daha iyi, daha güzel, daha akıllı!
  • Biz evden çıktık, yolda Halaskargazi'de, meydandan dönen, Sırrı ile Sabo’yu gördük, muzaffer görünmüyorlardı, ama meydana sızabilmiş olmanın verdiği küçük bir neşe vardı yüzlerinde.
  • Günün en saçma açıklaması Kılıçdaroğlu’ndan geldi: "Bizi dünyaya rezil ettiler". Bence Kemal’i iki üç sene Batı Avrupa'a ‘tehcir’ edelim, hem bu Ermeni meselesini daha iyi anlar, hem de rezil olduğumuzu düşündüğü o dünyanın da bizden o kadar da hallice olmadığını, hallice olduğu durumlarda da bunun nedeninin, o Fransızlar İngilizler bir kaç yüzyıl evvel, her sene taksime çıktığı için olduğunu görür. Umarım yani, belki.
  • İlgisiz ve izlenimsel bir son not: İçiniz ferah olsun, kendinizi kötümserliğe ve sinizme kaptırmayın, gündüz bunaldığımızda buzlu ayran, akşam da serinde buzlu bira içelim, çocuklar gibi, espriler, şakalar, neşeler…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Berlin'de Yeni ve Eski Dalga

Berlin’de bir hayalet dolaşıyor: Türkiyeli yeni diaspora. Sevdikleri biçimde söylersek New Wave-Yeni Dalga’cılar. Bir de eskisi var elbette. Daha doğrusu, New Wave kendine yeni derken, kendinden öncekilere de eski demiş oluyor. Yeni diaspora Almanya’ya "ben senin bildiğin Türklerden değilim” diyor. Yeni Dalga eğitimli, genç ve hırslı. Eski Dalga da gençti, ancak Türkiye’nin köylerinden gelen genç köylülerdi. Bir zamandan başka bir zamana geldiler. Kimse umursamadı ama zamanı sırtlarında taşıdılar. Eski Dalganın sırtında kocaman bir kambur var, dışarıdan bakan sadece kamburu görüyor. İçerden görünen ise, Sivas, Çorum ve Varto. Yeni Dalga, aksine, zaman değil, mekan değiştirdi. Türkiye’nin millenial kuşağı Berlin’de aynı zamanı yaşadıklarını düşündükleri çocuklarla komşu oldular. Biraz daha geriye gidersek Yeni Dalga Erdoğan’ın Türkiye’sini önce beğenmedi, sonra şöyle bir silkeledi (Gezi’de), sonra da siyasetin doğuda pek kibar bir şekilde yapılmadığını farkederek, Türk...

zinde kuvvetler

Bu aralar “zinde kuvvet” lafını biraz sıkça kullanır oldum, düşününce biraz anlamlı da geldi. Aslında bununla demek istediğim “politik toplum”dan başka bir sey değil. Bilindiği gibi zinde kuvvet lafı 1960’ların siyasal jargonundan kalma. Belki geçmişi de vardır ama politikada etkili kesimleri, somut olarak da 60’ların Türkiyesinde ordu, gençlik, aydınlar ve belki o zaman için işçi sınıfının bir kesimini de ifade ediyor. Şimdi kimler bu zinde kuvvetler? Neyse… bu soru bi yana, siyaseti böyle düşünmek demokrasi dediğimiz şey her ne ise onun yarattığı bir ilüzyondan kurtarıyor bizi. Bu ilüzyon şudur: Her birey, belli bir toprağın üzerinde yaşamak yani varolmak nedeniyle otomatik olarak politik kabul edilir ve genel oy hakkı bu varsayımın en somut halidir. Elbette bireylerin politika yapma hakları bir sürü yasa ile mümkün kılınır ama bunun en çok göründüğü an elbette seçimlerdir. Bu esasında güçlü bir ilüzyondur çünkü, bir kere o ülkede yaşayan bir ...

Solcu aydınlar Öcalan'ı neden sevmezler?

Aslında solcu aydınlar kimseyi öyle kolay kolay sevmez. Adaletli olalım, kendilerini de sevmezler. Öcalan politika yapar, kelimenin her manasında. Solcu aydın içinse ilkeler daha önemlidir. Köylüdür. Her ne kadar son zamanlarda durum biraz değiştiyse de solcular köylüleri pek sevmez. Solcular herkesi küçümserler, ama Kürt devrimcilerini biraz daha çok. Solcular kendi başarısızlıklarını Öcalan’a projekte ederler: Buna göre Kürdistan’da direnmek kolaydır. Aydınlar sert politikacı sevmezler, Öcalan da ziyadesiyle serttir. Öcalan özgüvenlidir, Murat Belge’yi arayıp da akıl ver demez. Ezilen ulus aydını haddini bilmelidir. Öcalan devletle masaya oturur. Solcular devleti sevmez. Azcık anlarlar belki ama sevmezler. Retorik farklılık vardır.Solcular geçmişi ve yenilgileri yüceltir, Öcalan’ın ise bunlarla pek işi yoktur. Solcular direnmeyi sever. Öcalan ise pragmatiktir (bkz 1999). Öcalan Ortadoğu’ludur. Solcular ise yüz yıldan fazladır batıya bakarlar. Öcalan teori yapar. Solcularsa Türkiyeli ...