Ana içeriğe atla

Abdüllatif Şener

Şarapla ilgili çok şey biliyor ama tadına bakmamış. Siyaseti de çok iyi bildiği kesin. 20 yıldır reel politikanın göbeğinde, çok fazla fikri var. Ama bakalım siyaset yapabilecek mi? Boyunun kısa olması bir avantaj.

80’lerde Bolu’da Maliye’de hocalık yaparken solculardan çok şey öğrendi. Ve sanırım biraz etkilendi de. Siyasette ilkelere önem veriyor oluşu burdan geliyor olabilir.

Sağın içinde düşüncelere dayanan siyaset yapmaya çalışıyor: Müslüman mahallesindeki salyangozcu hikayesi mi? Bekaroğlu’na benzetilebilir. İkisi de kendi mahallellerinin delisi olmaya oynuyor.

AKP’den kopuşu artık rantiyecilik olarak yorumlanıyor. Ben emin değilim, hassasiyetleri var sanki. Parlak değil, ama ekonomi ile ilgili farklı şeyler söylemeye çalışıyor. Akademik esintiler güçlü. Düşünceler ortaya atıyor, ama kime sesleniyor belli değil? Akademisyenlere mi, milliyetçilere mi, yoksa teknokrat yönetim talep eden kentli elitlere mi?

Ergenekondan sonra, o da uzlaşmadan bahsetmeye başladı. Ama kimin uzlaşmaya niyeti var ki? Herkes birbirine diş bilerken, o yalnız kalmaya mahkum olabilir.

Tayyip’ten sıkılan kitleler ona mı yönelecek? Üstelik Gül varken.

Türkiye’de hesaplaşmalar biterse şansı var. Biraz daha beklemeliydi.

Gerçekten de yeni bir Osman Bölükbaşı olma olasılığı var.

Şener ve Bekaroğlu sağdan ilginç çıkışlar gelebildiğini gösterdiler.

Sol ise nedense hiç şaşırtmıyor: Her zamanki gibi oyunun dışında. Ufuk Uras gitse de biz bize kalsak!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Berlin'de Yeni ve Eski Dalga

Berlin’de bir hayalet dolaşıyor: Türkiyeli yeni diaspora. Sevdikleri biçimde söylersek New Wave-Yeni Dalga’cılar. Bir de eskisi var elbette. Daha doğrusu, New Wave kendine yeni derken, kendinden öncekilere de eski demiş oluyor. Yeni diaspora Almanya’ya "ben senin bildiğin Türklerden değilim” diyor. Yeni Dalga eğitimli, genç ve hırslı. Eski Dalga da gençti, ancak Türkiye’nin köylerinden gelen genç köylülerdi. Bir zamandan başka bir zamana geldiler. Kimse umursamadı ama zamanı sırtlarında taşıdılar. Eski Dalganın sırtında kocaman bir kambur var, dışarıdan bakan sadece kamburu görüyor. İçerden görünen ise, Sivas, Çorum ve Varto. Yeni Dalga, aksine, zaman değil, mekan değiştirdi. Türkiye’nin millenial kuşağı Berlin’de aynı zamanı yaşadıklarını düşündükleri çocuklarla komşu oldular. Biraz daha geriye gidersek Yeni Dalga Erdoğan’ın Türkiye’sini önce beğenmedi, sonra şöyle bir silkeledi (Gezi’de), sonra da siyasetin doğuda pek kibar bir şekilde yapılmadığını farkederek, Türk...

zinde kuvvetler

Bu aralar “zinde kuvvet” lafını biraz sıkça kullanır oldum, düşününce biraz anlamlı da geldi. Aslında bununla demek istediğim “politik toplum”dan başka bir sey değil. Bilindiği gibi zinde kuvvet lafı 1960’ların siyasal jargonundan kalma. Belki geçmişi de vardır ama politikada etkili kesimleri, somut olarak da 60’ların Türkiyesinde ordu, gençlik, aydınlar ve belki o zaman için işçi sınıfının bir kesimini de ifade ediyor. Şimdi kimler bu zinde kuvvetler? Neyse… bu soru bi yana, siyaseti böyle düşünmek demokrasi dediğimiz şey her ne ise onun yarattığı bir ilüzyondan kurtarıyor bizi. Bu ilüzyon şudur: Her birey, belli bir toprağın üzerinde yaşamak yani varolmak nedeniyle otomatik olarak politik kabul edilir ve genel oy hakkı bu varsayımın en somut halidir. Elbette bireylerin politika yapma hakları bir sürü yasa ile mümkün kılınır ama bunun en çok göründüğü an elbette seçimlerdir. Bu esasında güçlü bir ilüzyondur çünkü, bir kere o ülkede yaşayan bir ...

Solcu aydınlar Öcalan'ı neden sevmezler?

Aslında solcu aydınlar kimseyi öyle kolay kolay sevmez. Adaletli olalım, kendilerini de sevmezler. Öcalan politika yapar, kelimenin her manasında. Solcu aydın içinse ilkeler daha önemlidir. Köylüdür. Her ne kadar son zamanlarda durum biraz değiştiyse de solcular köylüleri pek sevmez. Solcular herkesi küçümserler, ama Kürt devrimcilerini biraz daha çok. Solcular kendi başarısızlıklarını Öcalan’a projekte ederler: Buna göre Kürdistan’da direnmek kolaydır. Aydınlar sert politikacı sevmezler, Öcalan da ziyadesiyle serttir. Öcalan özgüvenlidir, Murat Belge’yi arayıp da akıl ver demez. Ezilen ulus aydını haddini bilmelidir. Öcalan devletle masaya oturur. Solcular devleti sevmez. Azcık anlarlar belki ama sevmezler. Retorik farklılık vardır.Solcular geçmişi ve yenilgileri yüceltir, Öcalan’ın ise bunlarla pek işi yoktur. Solcular direnmeyi sever. Öcalan ise pragmatiktir (bkz 1999). Öcalan Ortadoğu’ludur. Solcular ise yüz yıldan fazladır batıya bakarlar. Öcalan teori yapar. Solcularsa Türkiyeli ...